Türküler üç büyük çınarın omuzlarında durmaktadır bence. Neşet Ertaş, Aşık Mahsuni Şerif ve Özay Gönlüm. Bu üç büyük çınar sayısız türkü armağan etmiştir bu millete.üçününde bir birinden güzel birbirnden anlamlı yüzlerce eseri vardır. Şimdi bu üç büyük çınarı tanıyalım :
Özay Gönlüm : (d. 5 Şubat 1940, Denizli - ö. 1 Mart 2000, Ankara), repertuvarı Ege Bölgesi ve özellikle de Denizli yöresi ile özdeşleşmiş ve mizahi unsurlara yer verdiği çalışmalarının ustalığı ve derinliği zamanla farkedilmeye başlanan Türk Halk Müziği'nin "üstad"ları arasında kabul edilir.
Ailesi Denizli'nin Tavas ilçesine bağlı Kızılcabölük
beldesindendir. 1953 yılında başladığı Denizli Erkek Sanat
Enstitüsü'nde farklı kişiliği ve müziğe yatkınlığı ile okulda sevilen
biri oldu. 16 yaşında Türk türkülerinin en ünlü derleyicisi olan Muzaffer Sarısözen'le tanışması kariyerinde belirleyici oldu. Ankara Radyosu Yurttan Sesler programıyla sanat dünyasına adım attı. Belli bir süre Milli Eğitim Bakanlığı "Film Radyo Televizyon Merkezi"'nde çalıştı. 1966'da "yetişmiş saz sanatçısı" olarak Ankara Radyosu'nda çalışmaya başladı.
Özellikle Denizli yöresinin türkülerini, sesi ve sazı ile
mikrofonlara taşıdı. Çalıp söylediği Ege türküleri kadar, taklit
yeteneği, şovmenliği, fıkraları ve kullandığı Denizli şivesiyle folklora
zenginlik kattı.1960'larda sahneye de çıkan sanatçı, 1973'ten itibaren düzenli şekilde İzmir Enternasyonal Fuarı'nda sahne aldı. Başta Zeki Müren olmak üzere pek çok ünlüyle aynı sahneyi paylaştı. Bir Yeşilçam filminde başrolde oynadı.[kaynak belirtilmeli] TRT'de, tarıma ve çocuklara yönelik programlarda yer aldı. Kültür Bakanlığı Halk Müziği Geliştirme Merkezi (HAGEM) Repertuvar Kurulu üyeliği yaptı. Son televizyon programı TRT-1'deki "Türk Halk Müziği İstekleri" oldu.
Radyo oyunlarında ve tiyatrolarında roller alan Özay Gönlüm, radyo ve
TV'lerde yayınlanan 'Nineden Mektuplar' tiplemesiyle çok sevildi. En
sevilen türkülerinden biri olan "Çöz de Al Mustafa Ali" türküsünü,
"Fişini de Al Mustafa Ali" diye de seslendirerek, halkı fiş (vergiye
yönelik makbuz) toplamaya davet etmesiyle sosyal bilincini gösterdi.
Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Çin ve Hindistan'da
konserler veren Özay Gönlüm, başta Denizli ve Kütahya yöreleri gelmek
üzere pek çok yöreden 3400'den fazla türkü derledi. Özellikle, "Denizli'nin Horozları" (Çil Horoz), Çöz de Al Mustafa Ali, "Sultan seccadesi, Asmam Çardaktan, Cemile'min Gezdiği Dağlar Meşeli, Osmanım'ın Mendili, Adım adım Denizli'nin yolları, Şu Dağlar Tepe Tepe gibi türküleriyle tanınıyordu.
Teatral yeteneği, yöresel icra tekniği, vokal yorumu ve "yaren" adını
verdiği üçlü sazı ile Türk Halk Müziğinde bir ekol oluşturdu. Bağlamanın yanı sıra cura ve tambura tekniğine de çok önem vermiş, Ege yöresinde Ramazan Güngör'den Hamit Çine'ye kadar birçok curacı ile çalışmış, katıldığı programlarda her boydan cura çalmıştır. Yaren adlı enstrümanı ile cura, bağlama ve çöğürü bir araya getirdi.
Türküleriyle 34 yıldır gönülleri fetheden Özay Gönlüm, 2 yıl akciğer rahatsızlığıyla yaşadı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Kliniği'ne tedavi amacıyla yattı. Ancak hastalığa
yenik düşerek 1 Mart 2000'de hayata gözlerini yumdu. Mezarı Cebeci Asri
Mezarlığındadır. Eşi Ayten Hanım'dan iki kızı vardır.
AŞIK MAHSUNİ ŞERİF :
Şerif Cırık veya tanınan adıyla Aşık Mahzuni Şerif (17 Kasım 1940, Afşin, Kahramanmaraş - 17 Mayıs 2002, Köln), Türk halk ozanı.
Kahramanmaraş'ın Afşin İlçesi'nin Berçenek Köyü'nde (şu anda ismi Tarlacık köyü) dünyaya geldi. 1955 yılında, sonradan Ankara'ya nakledilen Mersin Astsubay Okulu'na kaydoldu. 1960'ta eşi Suna'yı kaçırdı ve 6 ay köyünde kaldı. Bu sırada okulu Balıkesir'e nakledildi. Okul komutanının çabası ile yeniden okula dönen Aşık Mahzuni, 6 ay devamsızlık yaptığına ilişkin bir ihbar üzerine okuldan atılınca yeniden köyüne döndü. 1964 yılında ilk plağı ile müzik piyasasına girdi.
Bir süre Gaziantep'te ikamet ettikten sonra Ankara'ya taşındı. 1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Federasyonu tarafından Dünya'nın en büyük 3 ozanı arasında gösterildi.
Sivas Dramı adlı türküsünü, Sivas Katliamı'nda yaşamını yitirenlere ithaf etmiştir.
2001'in başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği
nedeniyle, JFK Hospital'da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında
taburcu edildi. 17 Mayıs 2002 tarihinde, evli, sekiz çocuk, dört torun
sahibi olan Mahzuni Şerif 60'lı yaşlarında Almanya'nın Köln şehrinde
vefat etti. Vefat ettiğinde, DGM'deki davası henüz sonuçlanmamıştı.
Mezarı şu an son ikamatgâhı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgededir.
NEŞET ERTAŞ :
(1938 , Çiçekdağı, Kırşehir - 25 Eylül 2012, İzmir), Türk halk ozanı ve halk müziği şarkıcısı. Abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi. Yaşar Kemal, Ertaş'ı "bozkırın tezenesi" olarak adlandırmıştır.
Babası saz ustası Muharrem Ertaş,
annesi Döne Ertaş'tır. Annesinin ölümünden sonra babası ve
kardeşleriyle birlikte köye yerleşmişlerdir ve çocukluğu bu köyde
geçmiştir.[2]
Ertaş, ilkokula gittiği yıllarda önce keman, sonra da bağlama çalmayı öğrendi. Babası Muharrem Ertaş ile birlikte yörenin düğünlerinde sazı ile çalıp sesi ile türküler
söylemeye başladı. Ertaş, etkilendiği tek kişinin babası Muharrem Ertaş
olduğunu söyler. Kendi ifadesi ile bunu şu şekilde ifade eder; "Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız."
Neşet Ertaş, 1957 yılının sonunda İstanbul'a
gelerek Şen Çalar Plak'ta ilk plağını "Neden Garip Garip Ötersin
Bülbül" adı ile babası Muharrem Ertaş'a ait bir türküyle çıkardı. Halk
tarafından çok beğenilen bu plağı ardından diğer plak, kaset ve halk
konserleri takip eder. Daha sonra Neşet Ertaş Ankara'ya yerleşir. Burada yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle kardeşinin daveti üzerine Almanya'ya gider. Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun bir süre Almanya'da kalan sanatçı, 2000 yılında İstanbul'da verdiği konserle sahne hayatına geri dönmüştür.
Demirel zamanında kendisine sunulan 'devlet sanatçılığı' ünvanını; "O
dönem Süleyman Demirel Cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif
edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet
sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim.
Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu.
Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün
hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız
adına aldım." diyerek geri çevirmiştir.[4] Halk bu tavra destek vermiş ve Neşet Ertaş adeta yaşayan bir efsane olmuştur. Unesco
Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında yapılan
ulusal envanterlerden Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal
Envanterine alınarak yaşayan insan hazinesi
kabul edilen Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuarı
tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüş,bağlamadaki tavrı ve
türküleri konservatuarlarda ders olarak okutulmuştur.Hayatı ve eserleri
Doç.Dr.Erol Parlak tarafından iki ciltlik bir kitap halinde
yayımlanmıştır.
25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de tedavi gördüğü hastanede ileri evrede prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirmiştir.
Üçüne de Allah Rahmet eylesin, mekanları cennet olsun, Saygı ve sevgiyle anıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder